BAHÇE GALATA'DA BU AY

9/8'lik Kıyamet
26 Nisan - 20.30
Yakın gelecek… İklim krizinin vurduğu bir dünyadayız! Kıyamet gibi “acayip” bir şey olmuş, ama tam öyle de olmamış! Hiçbir ülkenin istemediği, Parazitler denen göçebe topluluklar çıkmış ortaya. Bir oğlan: Diyar! Bu yeni toplumun hikâye anlatıcılarından biri. Her akşam, ateş başında toplanan Parazitler’e, kıyametin ilk günlerine dönüp darbukasıyla bir hikâye anlatıyor.
Bir ihanet hikayesi!
İklim krizinin ilk günleri! İstanbul’dayız! Büyüyen açlık ve kıtlığa eşlik eden büyük bir isyan! Krizi fırsata çeviren muhafazakâr bir hareket: İzan! Diyar’ın bütün hikayesini değiştiren “acayip” gizemli bir kız: Leylâ!
Büyük yangınların, hastalıkların, göçlerin, kan sıcaklarının, açlık ve susuzluğun zamanında, bir soru bütün sorulardan daha önemli hale geliyor: Bildiğimiz dünya elimizden kayıp giderken, biz kimin elini tutacak, kimlerle yan yana yürüyeceğiz?
“O gece ilk bombalar patladı! Yer sarsıldı ayağımızın altında! Dışarı çıktık! Cehennem gibi kırmızıya kesmiş gökyüzü! Cayır cayır her yer! Belki 30 yerde birden patlatmışlar İstanbul’u! “Geliyolar,” dedi Leyla! Öyle acayip bi şey vardı ki sesinde… Korku gibi ama değil gibi de… “Kim geliyo?” dedim, bi şey demedi… Dönüp bakmadı bile… Ben baktım ama! Bütün yangın yüzüne vurmuş! Kara saçları kızıl kızıl parlıyo! Ateş gözünün bebeğinde dönüyo girdap gibi! Bıraktım yangını falan! Çünkü aşk! koca şehirler yanarken dönüp tek kişiye bakabilmektir!

Nefer
27 Nisan - 20.30
"Ayrıca şu bilinsin! Tüm şartlar inatla beni buna zorlasa da öyle hemen koşturmadım illegal hayata."
Kapı çalar ve Nefer'in içeriye giren geçmişi geleceğinin önünü keser. Şimdi bir yol ayrımında. Canını kurtarması için çare dileyen Uraz ve kendini öldürmesi için yalvaran Yazgı'nın arasında, hayatıyla hesaplaşmak zorunda. İnsan ahlaki vicdan ve umutla mı ölçülür? Yoksa basitçe hayatta kalmak mıdır asıl olan?

Dansöz
28 Nisan - 20.30
Dansöz, Meryem adlı bir oryantalin hikayesi.
Bakış üzerine bir hikaye anlatıyoruz. Tiyatronun Antik Yunan’dan beri bakışla tanımlandığı teorik bir alanı (theatron, “bakılan/seyredilen yer” anlamına geliyor), oryantaldeki ekol farklarıyla birlikte düşünmeyi denedik. Birilerine bakmak için özel olarak tasarlanmış bir alanda, yine özel bir bağlam içinde, bakış’ın ne anlama geldiğini araştırıyoruz.
Sahne, bu kez dönüp bize baksın istedik.
Süreçte, M. Merleau-Ponty, Sartre, Lacan gibi felsefecilerin, “nazar” üzerine yazdıkları hep bize eşlik etti. Fakat düşünceye ayrı bir alan açmayı değil, oyunun yarattığı deneyimi düşüncenin kendisine dönüştürmek istedik.
Etin Cinsel Politikası gibi kült metinlerden de destek alarak, hayvanların ve kadınların hikayelerini ortaklaştırdığımız bir yola da ilk kez Dansöz’le giriyoruz. Bir hayvanın iradesini kırmakla, bir kadının iradesini kırmak arasındaki sınırın bulanıklaştığı yerleri araştırıyoruz.
Dansöz, dansı, varoluş biçimine dönüştürmüş bir oryantalin hikayesi.

Apsolit
30 Nisan - 20.30
Apsolit: mutlak kulak, hiçbir referans almadan duyduğu tüm sesleri melodiye dönüştürme yeteneği.
Uğultular şeklinde gelen yaşama inadı. Bu inat kimin insafına bırakılır?
Yoktan var, vardan yok bir hikaye.
Maddeler halinde alt alta dizildiğinde ağırlaşan çocuk ‘’haklarının’’ enkazından gelen bir ses…
İsmail’in hikayesini işitmeye gücünüz var mı ?
İsmail yaşadığı bu sokağa kendi adını versinler istiyor; ‘’Apsolit İsmail sokak.’’
Her sokağın bir hikayesi var muhakkak. İsmail’in hikayesi de uğultular şeklinde bir çağrıya dönüşüyor. Kendini gerçekleştiren bir rivayete bürünüp kanatlarını açmak istiyor.
